29 Kasım 2013 Cuma

Türk Dünyası...


Bir kaç günlük aradan sonra tekrar merhaba. Yoğun bir iş etkinliğinin ardından yorgun bir halde bu akşam kendimi eve attım artık. 1. Türk Dünyası Genç İş Adamları Toplantısı'nda sponsorluk yaptığımız ve ikili iş görüşmelerinde bulunduğumuz için, oldukça kalabalık bir grupla bir aradaydık. Türk olmakla her zaman gurur duyan benim için böyle bir toplantıda olmak çok heyecan vericiydi. Dünyadan 20 Avrasya Ülkesi'nden 120 genç iş adamının katılımıyla gerçekleşen toplantıda birçok ülke iş adamıyla Türkçe konuşarak iş görüşmeleri yaptık. 

Dilde, Fikirde ve İş'de birlik temasıyla yapılan toplantıda Avrasya ülkelerinin gücü ve birlikte yaratacakları iş fırsatları görüşüldü. Etkinliklerde ve akşam yemeklerinde gerçek Türk müziği ezgileriyle büyük keyif aldık. Hatta Nogay Türkleri'nden Arslanbek Sultanbekov adlı bir sanatçının Dombra adı verilen iki teli olan sazıyla çalıp söylediği canlı ezgiler çok etkileyiciydi. Azerilerin, Kazakların, Tatarların, Kırımlıların danslarıyla büyük keyif aldık. 

Amacı Türk Dünyası'nda ki iletişimi hızlandırmak ve güçlendirmek olan bu etkinlikte, iş adamları ve bürokratlar Türk Cumhuriyetlerinin potansiyellerini daha verimli kullanmak ve söz konusu işbirliklerini geliştirerek, güçlü bir Türk Dünyası gençliğini hazırlamanın önemi üzerinde durdular.

Böylelikle güçlü ve zengin Türk devletleri ile dünyada emperyalist ülkelerinin planlarına karşı her zaman dik ve sağlam durabiliriz. 

26 Kasım 2013 Salı

Büyük düşünmek...

Söz konusu olan başarıysa, insanlar metre, kilo, eğitim düzeyi veya ailelerinin geçmişiyle ölçülemez, düşüncelerinin büyüklüğüyle ölçülür. Düşüncelerimizin büyüklüğü başarımızın büyüklüğünü belirler. 

Kendinize hiç şu soruyu sordunuz mu: "Benim en büyük zayıflığım nedir?" Belki insanların en büyük zayıflığı kendilerini layık görmemeleridir. Yani kendini ucuza satmaktır. Kendini layık görmeme sayısız biçimde ortaya çıkar. Ahmet gazetede bir iş ilanı görür. Bu tam da aradığı türden bir iştir. Ama kılını bile kıpırdatmaz çünkü şöyle düşünür: "Bu iş için yeterince iyi değilim, o halde ne gerek var?" veya Murat, Aysun ile çıkmak istemektedir, ama onu aramaz çünkü onun ayarında olmadığını düşünmektedir. Hakan bir iş başvuru formu doldurmaktadır. Soruların biri şöyledir; "Başlangıç için istediğiniz maaş ne kadardır?" Hakan makul bir rakam yazar çünkü kazanmak istediği daha çok para kadar değerli biri olmadığına inanmaktadır. 

Bu örneklerden de göreceğimiz üzere, çoğu zaman zayıf yanlarımız ağır basar ve büyük düşünmekten, cesur olmaktan kaçınırız. Ne zaman düşünce tarzımızı değiştirirsek ve büyük hedeflere düşüncelerimizle de odaklanırsak o zaman başarı gelmeye başlar... 

Küçük bir tavsiye...

Anadolu yakasının en güzel İtalyan Lokantasıymış meğer. Belki bu bir reklama giriyor ama tavsiye etmeden geçemedim. Muhteşem yemekleri, sunumu, güler yüzlü personeli ile çok özel akşamlarınız da keyif alacağınız bir mekan. E tabi bu kaliteye göre de fiyatları var. Kendinizi ödüllendirmek veya sevdiklerinizle özel anlarınızı paylaşmak için ideal bir seçim. Şimdiden afiyet olsun... 

25 Kasım 2013 Pazartesi

Zirve seni bekliyor...

Zirve seni bekliyor
Dağın kıymetini bil
Sanma ki yükselmek zor
Çağın kıymetini bil

Üşenme emek için
Mutluyum demek için
Üzümü yemek için
Bağın kıymetini bil

Yokluk göründüğü an
Çabuk yıkılır insan
Azı beğenmiyorsan
Çoğun kıymetini bil

Elin, ayağın, başın
Annenin, arkadaşın
Suyun, toprağın, taşın
Göğün kıymetini bil

Bir düşün;
Değeri var mı dünün
Yarın çok geç ömrünün
                                                                                         Bugünün kıymetini bil…

24 Kasım 2013 Pazar

Tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun...



"Hatice öğretmen yeni mezun olmuştu fakülteden... Anadolu'nun steplerinin güneşin sıcağı altında cayır cayır yandığı, buğday başaklarının çoktan sarardığı bir köyün tek öğretmenli 5 derslikli okulunda görev yapmaktaydı.


İlk iş olarak kendisinden önceki öğretmenlerin öğrenciler hakkındaki görüş ve gözlemlerinin bulunduğu dosyaları inceledi...hepsi için birkaç yorum, yuvarlak cümleler yazıldığını gördü.

Aralarından en çok Mehmet adlı öğrencisi dikkatinin çekmişti. Mehmet 5. sınıf öğrencisiydi. ruhsal dosyasında her yıl için birer cümle yazılmıştı önceki öğretmenleri tarafından;

"1. sınıf: Mehmet; yaşıtlarına göre daha zayıf ve çelimsiz. ama gözlerinden ateş çıkıyor adeta. zeka pırıltılarının yayılmasını üzerindeki abisinden kaldığı belli büyüklükteki elbiseleri ile siyah lastik ayakkabıları dahi engellemekte...babasının, Mehmet daha bebek iken ölmüş olması, onu, çocuk saflığından çıkarmış, annesinin hayatındaki yükünü sırtlaması gereken bir büyük adam yapmış.

2. sınıf: Mehmet; bu yıl çok durgun, dalga dalga büyüyen bir denizin sahildeki son çırpınışları gibi. annesinin hastalığı, tedavisindeki güçlüklere göğüs germesi sanırım onu yorgun düşürdü.

3. sınıf: Mehmet bu yıl neredeyse bambaşka birisi oldu. derslerine artık ilgi göstermiyor. birkaç defa sınıfta uyuyakaldı. arkadaşlarından birisi bugün onu okul duvarının yanında yere bağdaş kurmuş ağlarken gördüğünü söyledi...annesinin ölümü ile hayatın sona erdiğini düşünüyor.

4. sınıf: Mehmet okula devam etmesi gerektiğinin bilincinde değil. okulda bulunduğu sıralarda ise gözleri donuk, aklı başka bir yerlerde...güzel hayaller kurmadığı belli..."

Evet işte bir öğrencinin yüksekten düşüşünün hikayesi buydu. Hatice öğretmen sınıf öğretmen idi ama biliyordu ki; mesleği onu bazen bir çocuğa ana, bir başkasına abla olmasını gerektiğini emrediyordu. 

Bugün 24 kasım. Hatice öğretmen daha bir gururla, daha bir neşe ile doğruldu yatağından. kendince güzel olduğunu düşündüğü elbisesini giydi...bir yarım saat sonra tek odalı lojmandan çıktı. okulun kapısını açtı, pencereleri açtı, sınıfı havalandırdı. 

Az sonra okul bahçesinden "kuş cıvıltıları" gelmeye başlamıştı. dışarı çıktı, çocuklar sıra oldular ve hep bir ağızdan coşkuyla başladılar

"Türküm, doğruyum, çalışkanım,."

Önce öğrenciler içeri girdiler sonra Hatice öğretmen. önce bir öğrenci sonra diğerleri üşüştüler başına, önce elini öpüyorlar, sonra hediyelerini masanın üzerine bırakıyorlardı. en son Mehmet geldi masanın yanına, başı önde, utana sıkıla eski bir gazete kağıdına sardığı ama özenle bantlanarak paketlendiği belli hediyesini masanın üzerine bıraktı. yerine geçti. gözleri doldu, elleri titredi, dizlerinin bağı çözüldü Hatice öğretmenin...mesleğinin ilk yılıydı ve ilk öğretmenler günüydü. kendisini çabuk toparladı, öğrencilerden birisi hediyelerini açmasını istedi.

Hediyeleri tek tek açıyordu Hatice öğretmen, çok güzel saç tokaları, rengarenk çoraplar, işlemeli mendiller... dikkat etti her hediye paketinin açılışında Mehmet sırasında daha bir küçülüyor, daha bir eziliyordu. sıra gazeteye sarılı pakete geldi, açtı...içinden birkaç taşı düşmüş bir bakır bilezik ile yarısı boşalmış bir şişede parfüm denemez durumda bir çeşit esans duruyordu. arkadaşları hafifçe gülüştüler. Hatice öğretmen Mehmet'in yanına gitti, yanaklarından öptü, sınıfa seslendi;

- "En güzel hediyeyi Mehmet getirmiş." Mehmet birden doğruldu gülümsedi. Hatice öğretmen anlamıştı bileziğinde esansın da Mehmet‘in annesinden kalan birer hatıra olduğunu.

Ertesi gün Hatice öğretmen sınıfa girmeden önce bileziği taktı, kokuyu sürdü. günün sonunda Mehmet Hatice öğretmene tek bir cümle söyledi; 
- "Öğretmenim bugün bütün gün annem gibi koktunuz..." 

O gün Mehmet için bir milat olmuştu. zeka pırıltılarının üzerindeki tozlardan birkaç günde silkindi...gözlerindeki ateş tekrar yerine geldi. bir hırs ile derslerine verdi kendisini. ve nihayet yatılı okul sınavlarını zor da olsa kazandı.

Aradan üç yıl geçti. bir mektup geldi Hatice öğretmene Mehmet‘ten. mektupta "8. sınıfı bitirdim ve artık fen lisesinde okuyacağını ama değişmeyen şeyin hala, Hatice öğretmenin kendi hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu Mehmet.



Bir kaç yıl sonra Mehmet‘ten bir başka mektup daha geldi..."tıp fakültesinin kazandığını, artık daha çok çalışması gerektiğini bildiğini ve hala Hatice öğretmenin hayatındaki en iyi öğretmen olduğu" nu söylüyordu Mehmet.


Ve bir mektup daha geldi 6 yıl sonra Mehmet‘ten..."okulu 3.lük ile bitirdiğini, bu sırada bir kız ile tanıştığını ve evlenmeye karar verdiklerini, kendisinden bu törende annesinin yapması gereken temsil işini yapıp yapamayacağını" soruyordu Mehmet. "elbette" diye cevap yazdı Hatice öğretmen. nikah günü geldiğinde damadının annesine ayrılan yere oturdu Hatice öğretmen. imzalar atıldı, Mehmet ve eşi ellerinden öptüler Hatice öğretmenin ve gelin 

"- Bileziğiniz ne kadar orjinal ne kadar hoş" derken Mehmet gururlanmıştı.

eşinin sözlerine bir cümle de kendisi ekledi;

"- Öğretmenim bugün yine annem gibi kokuyorsunuz..."

23 Kasım 2013 Cumartesi

Çocuk masumiyeti...

Bugün çok sevdiğim bir arkadaşımın oğlunun doğum günündeydim. Bir çocuğun masumiyetinin güzelliğini yeniden hatırlamak ve yaşamak güzeldi gerçekten. Keşke hep o yaşlardaki masumiyetimizle kalabilseydik hayatta. Ama maalesef hayat döngüsü içinde, yaşadıklarımız, çevremizdekilerin etkisiyle her birimiz bu güzel hali unutmuş kişiler oluyoruz.

Masumiyet, içten gülebilmek; gülmek istemediğiniz zaman somurtabilmektir. Masumiyet, 'büyük' kimselerin ağlamayacağı şeylere ağlamaktır. Masumiyet, saflığını korumak için duygulardan, ihtiyaçlardan, düşüncelerden taviz vermektir. Masumiyet - masum kalmak - masum olmak, modern dünyaya bir baş kaldırıdır. Masumiyet, bedenin değil ruhun arı kalmasıdır. Masumiyet, utandığında gözleri kaçırmaktır. Masumiyet çocukluktur. Ruhunu çocuk tutan ömür boyu masum kalmaya mecburdur. Masumiyet istektir, isteksizliktir. 

Masumiyet maskelerinizi çıkarttığınızda bile kalbinizin gülümsemesidir.

Sakızın bilinmeyen ne çok faydası varmış meğer...

22 Kasım 2013 Cuma

Hayallerle başlamak...

Hayatta hep yaşamışızdır aslında; mantıklı mı olmak duygusal mı olmak lazım diye ikilemlerimiz olmuştur. Evet mantık akılla karar verdiğimiz ve çoğu zaman bizi en az yaralayan sonuçlara ulaştığımız bir seçimdir bizim için. Bilimsel olarak pek çok açıklaması yapılan İNSAN için hala bilinmeyen ve keşfedilecek çok şeyler vardır. 

Düşüncelerimiz ve duygularımız da aslında yaşadığımız hayatı belirleyen unsurlardır. Hayal etmekte aslında bizim en güçlü duygusal düşüncemizdir. Farkında olsak ta, olmasak ta hayallerimiz ve hırslarımız bizi motive eden, yükselten değerler olmuşlardır. 

Pek çoğumuz hayal etmeyiz belki, hatta anlamsız buluruz çünkü düşünce tarzımız biraz daha realist ve materyale dönüktür. Bazen de cesaretimiz yoktur, yeniliklere kapatırız kendimizi. Özellikle maddiyat içeren hayalleri kurmamak için bilinçaltımızla engeller koyarız kendimize. "Zaten kırk yıl çalışsam hayatta o evi alamam..." diyerek hayallerimizi daha filizlenmeden toprağa gömeriz. 

Gençlik yıllarımdan bu yana hep insanla ilgili çok sorularım vardı kafamda, hep sorgulayan biri oldum. Bu sebeple de olsa gerek, bu konulara ilgi duyduğumdan ve elektromanyetik yayını yaptığımdan dolayı kendimi geliştirebileceğim fırsatlar karşıma çıktı. 

Özellikle son zamanlarda aldığım Network 21 eğitimleri ile de bu konudaki bilgilerimi her geçen gün daha çok pekiştiriyorum. Öğrendiğim, okuduğum, yaşadığım, deneyimlediğim hayatımda şunu gördüm ki hayalleriniz varsa gerçekten mutlusunuz, onlara ulaşma isteğiniz ve arzunuz sizi hayatta hiç ummadığınız noktalara getirebiliyor. O kadar ilginç, resimlenen yazılan ama bir kenarda unutulan hayallerin insanların hayatlarında gerçekleşmiş olduğunu deneyimledim ki. O yüzden hayallerimi her zaman canlı tutmaya, gün içerisinde mutlaka bir kere gözden geçirmeye gayret ediyorum. 

Hayal gücünüz gerçekten sizi istediğiniz her yere götürür... Yeter ki isteyin ve hayal edin... 

Hoş geldiniz...

Merhaba Sevgili Dostlarım,

<Hayata dair, bana ait ve sana özel> temasıyla yola çıktığım bu blog sayfamda zaman zaman sizlerle olmaktan büyük keyif alacağıma inanıyorum. Evet birçoğumuz sosyal medyanın pek çok sitesini kullanarak paylaşımlarımızı yapıyoruz ancak buranın biraz daha hayata dair, bana ait ve sizlere özel olmasını istiyorum. Gönlümden geçen hayatınıza ufak dokunuşlarla temas etmek, yeni ve güzel dostlar edinmek ve sevgiyi birlikte paylaşmak.

Blog sayfama hoş geldiniz. 

Sevgilerimle...