Uzun yıllardır bitip tükenmek bilmeyen bir diyet problemim var. Zaman zaman tıbbi çözümlerde denedim, kendi kendime de bir takım programlar uyguladım ancak verdiğim kiloların bazen iki katını geri aldım. Bu sorunla nasıl baş edeceğimi bilmiyorum ama bildiğim tek şey bu kilolarımdan öncelikle sağlık için sonra da kendi mutluluğum için kurtulmam. Bununla ilgili bir araştırma yaparken aşağıdaki linkten bir programa rastladım ve sizlerle de paylaşmak istedim. Kişiye özel diyet listeleri, alternatif yemek seçenekleri, günlük kalori hesaplamaları ve egzersizleri ile güzel bir çözüm sunuyor. Umarım sizlerin de işine yarar, ben uyguladıkça ve sonuç aldıkça paylaşacağım.
17 Aralık 2013 Salı
16 Aralık 2013 Pazartesi
Heyyy yoksa gerçek mi?
Son zamanların moda terimi Evren'e yayın yapmak, enerji göndermek. Tabi bazen her yaptığımız yayından hemen geri dönüş alamıyoruz ama bazen de gerçekten birebir aynısını yaşayabiliyoruz. Bundan yaklaşık 2-3 ay öncesinde başladığım bir hayal dönemim var. Bu dönemde hayal ettiğim, arzuladığım, düşlediğim şeyi en küçük detayına kadar yaşıyorum, yaşanmış gibi hissediyorum. Mutlu uyuyorum, mutlu uyanıyorum, bana keyif veriyor. Yaptığım yayında öyle detaylar var ki, sanki bu yayının o ince detaylarının tutacağı bir şeyler kıpırdanıyor şimdi... Etrafta dolaşıyor, enerjisini gönderiyor ama bakalım zamanla göreceğiz o yayın gelip bulacak mı? Yayın gelip bulsa da bulmasa da bana şunu gösterdi, sen yeter ki iste, istemesini bil ve gönülden iste. Biz sana senin için en uygun ve sana en hayırlı zamanda onu göndereceğiz. Sabırla beklemek belki. Güzel günler yakındadır umarım...
14 Aralık 2013 Cumartesi
KARİYER...
Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun,
eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler.
Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyetleşmeye döner.
Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos
içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve
ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve
bardakları ile gelir.
Herkes bir bardak secince, profesör şöyle söyler :
‘Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar
alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı.
Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa
da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında.
Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine
hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda
da içtiğimizi saklar. !
Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil,
ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin
bardağına bakmaya başladınız.
Hayat kahveye benzer, is, para ve toplumdaki
konumunuz da bardaklar. Onlar hayati tutmak için sadece araçlardır ve
seçtiğimiz bardak yasadığımız hayatin kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez
de.
Bazen sadece bardağa odaklanarak kahvenin tadını
çıkarmayı unuturuz.
Kahvenizin tadına varın!
En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip
değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.
11 Aralık 2013 Çarşamba
Çalışkan aptallar...
Alman General Kurt von Hammerstein-Equord'dan bir söz;
"Subaylarımı 4 sınıfa ayırırım; akıllılar, tembeller, çalışkanlar ve aptallar. Her subay bu özelliklerden ikisine sahiptir. Akıllı ve çalışkan olanlar en yüksek kurmaylık mertebeleri için uygundur. Aptal ve tembellerden iş çıkarılabilir. Akıllı ve tembeller en üst komuta seviyesi için uygundurlar; çünkü her türlü durumla başa çıkabilecek tabiata ve asaba sahiptirler. Fakat aptal ve çalışkan olanlar bir tehlike kaynağıdır ve hemen uzaklaştırılmalıdırlar."
Bu sözü toplumumuza uyarladığımızı düşünürsek gerçekten de en tehlikeli sınıf ve şu anda Türkiye'nin gerçeğini de oluşturan bu aptal ve çalışkan sınıftır. Bu insanlar sorgulamaz yargılamaz düşünmezler, sadece çalışırlar ama ne için çalıştıklarını ve kime hizmet ettiklerini de bilmezler çünkü aptallardır.
6 Aralık 2013 Cuma
İplik ve iğne...
Bir gün padişahın huzuruna bir adam getirmişler. Adamın bir
hüneri varmış. 100 adım öteden fırlattığı ipliği, 100 adım ötedeki iğnenin
deliğine geçiriyormuş.
Bunu başarmak tam 40 yılını almış.
Padişah "Göster bakalım hünerini" demiş.
Adam iğneyi bir sehpaya saplamış, sonra 100 adım geri gitmiş ve ipliği fırlatmış. İplik iğnenin deliğinden geçmiş.
Padişah "Tekrarla, tesadüf olmasın yoksa" demiş.
Adam tekrarlamış, gene isabet.
Padişah tam 10 kere tekrarlatmış, 10'unda da iplik hedefi bulmuş.
Padişah veziri çağırmış, "Şu adamı ödüllendirin. 100 altın verin, 100 de sopa vurun"
Adam "Aman padişahım bu nasıl ödül" demiş..
Padişah da " 100 altın hünerin için, 100 sopa da böyle lüzumsuz bir işe yıllarını harcadığın için" demiş.
Bunu başarmak tam 40 yılını almış.
Padişah "Göster bakalım hünerini" demiş.
Adam iğneyi bir sehpaya saplamış, sonra 100 adım geri gitmiş ve ipliği fırlatmış. İplik iğnenin deliğinden geçmiş.
Padişah "Tekrarla, tesadüf olmasın yoksa" demiş.
Adam tekrarlamış, gene isabet.
Padişah tam 10 kere tekrarlatmış, 10'unda da iplik hedefi bulmuş.
Padişah veziri çağırmış, "Şu adamı ödüllendirin. 100 altın verin, 100 de sopa vurun"
Adam "Aman padişahım bu nasıl ödül" demiş..
Padişah da " 100 altın hünerin için, 100 sopa da böyle lüzumsuz bir işe yıllarını harcadığın için" demiş.
5 Aralık 2013 Perşembe
Film gibi başarı öyküsü...
Bugün size gerçek bir başarı hikâyesi anlatacağım, hayatta istenirse her şeyin başarılabileceğini anlatan bir hikâye...
2001 yılında İstanbul-Antalya seferini yapan Varan otobüsünde muavinlik yapan genç bir çocuk vardı. Yolculara çay, su servisi yapıyor, işi bittiği anda hemen yerine geçip bir sinema dergisi çıkarıyor ve uzun uzun okuyordu. Hürriyet’in o tarihte verdiği bir sinema dergisiydi bu. Tesadüfe bakın ki, otobüsteki yolcular arasında, o derginin grafiklerini yapan biri de vardı...
“Nasıl dergi, beğendin mi” diye sordu muavine...
Genç çocuk başladı sinemaya, sinema dergilerine olan ilgisini anlatmaya...
“En büyük hayalinin sinema yazıları yazmak olduğunu” söyledi.
Otobüs Antalya’ya varana kadar ağır bir sinema muhabbeti yaşandı yolcuyla muavin arasında.
Yolcu inerken kartını verdi; “ıstanbul’a döndüğünde beni ara” diyerek.
Bu yaşanan olaydan bir hafta sonra telefonum çaldı, arayan grafiker arkadaşımdı.
CINE5’in sinema dergisini hazırlıyorum o sıra, “Sinemayı bilen genç bir çocuğa ihtiyacın var mı” dedi.
- Nerede çalışıyor?
- Antalya-İstanbul otobüsünde...
“Şaka mı yapıyorsun, istemem” dedim. Israrcı olunca “Peki, gelsin görüşelim” demek zorunda kaldım.
Bir gün sonra karşımdaydı genç adam.
Sinema tarihi ve popüler bilgisiyle bir muavinden çok, sinema kurdu gibiydi...
“Deneyelim, yazılar yaz bize” dedim...
Bir hafta sonra otobüsteki görevini bıraktı. İki ay sonra dergideki tüm sinema yazıları onun elinden geçiyordu... Altı ay sonra önce CINE5’in internet sitesine, sonra dergiye ilk sinema yorumlarını yazmaya başladı. Bir yıl sonra Vatan gazetesi kuruldu. Dışarıdan yazılar yazdığım Vatan’ın TV, film ve sinema yorumlarını da ona emanet ettik.
“Benim gibi sinemaya meraklı bir arkadaşım daha var” dedi.
Onu da Vatan’da işe aldık. Bu ikisi sonra hiç ayrılmadı. Şehirler arası otobüste muavinlik yapan çocuğun hayali iki yıl içinde gerçek olmuştu... Sinema yazıları yazıyor, basın gösterimlerinde filmleri ilk o izliyor, deli gibi internette dünya sinemasını takip ediyordu. Bu iki kafadar yıllarca Vatan’da çalıştı, sonra sinema dergilerine yazdılar, SİYAD üyesi oldular yani onaylı sinema eleştirmeni...
Sonra Habertürk’e geçtiler...
Yakın zamanda ayrıldıklarını duymuştum.
Geçen gün geldiler; “Abi ilk filmimizi çektik, sana izletmek istiyoruz” diye...
9 yıl önce muavinlik yapan çocuğun adı Talip Ertürk.
Arkadaşı ise Murat Emir Eren...
Borca harca girip, ellerinde ne varsa harcayıp “Ada: Zombilerin Düğünü” filmini çekmişler. Bu hikâyeyi kendime pay çıkarmak için anlatmadım. Sadece bu hayatta istediğiniz her şeyi yapabilir, istediğiniz her şey olabilirsiniz demek için yazdım. Yeter ki isteyin...
Talip’le Murat başardı...
Şimdi o film önümüzdeki hafta vizyona giriyor.
“Yönetmen Talip Ertürk-Murat Emir Eren” yazacak.
Filmi henüz izlemedim, iyi mi kötü mü bilmem.
Bunun önemi de yok...
Önemli olan bu başarı hikayesi...
Bunu yapmış olmaları.
Var mısınız filmi bu gözle izleyip, bu başarı hikâyesine destek atmaya...
Yazar: Cengiz Semercioğlu
Can dostunuz var mı?
Can" dostunuz var mı?
Kadın ya da erkek... Hiç farketmez.
Gerçek dostun cinsiyeti olmaz.
Paylaştığınız birileri var mi?
Var ise mesele yok.
Yok ise, gidin bulun hemen!
Sırlarınızı paylaştığınız.
Özlediğinizi çık yüreklilikle söylediğiniz.
Telefonda bile saatlerce konuştuğunuz, sıcacık biri...
"O" nu görmediğinizde yüreğinizin "pıt-pıt" attığını hissettiğiniz, bir dostunuz var mı?
Dert ortağı, sohbetlerinizi paylaştığınız, yalnızlığınızı anlattığınız, sevincinizi hisseden biri...
Yalnız kaldığınızı düşündüğünüzde, birilerine öfkelendiğinizde, sevdiklerinizi özlediğinizde, hayal
kurduğunuzda yanınızda o var mı?
Sizi hiç yalnız bırakmayan biri...
Arayan, soran,"Seni özlüyorum" diyen biri.
Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz.
Yanıltmaz!
Anlayışla karsılar her şeyi...
Hataları, günahları-sevapları, her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla...
Hiç yalnız kalmazsınız...
Böyle bir dost bulmak için fazla bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur.
O kendiliğinden çıka gelir zaten.
(Elektrik olayı yani...)
Bir gün bir bakarsınız karşınızda...
Önce "Hadi lan! Kim bu" denir. Ardından, ısınmaya başlarsınız.
Sonrasında bir bakmışsınız sıcacık sohbetler, derin konular, sırlar, paylaşımlar...
Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınızı, geçmişteki izleri, geleceğe dairlerinizi,sadece
ona anlatır olursunuz.
Bir dost bulun!
Ama gerçek olsun.
Aradığında işinizi değil, aşınızı soran...
Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kiracınız olsun.
Anlatsın, konuşsun, açık-seçik, korkmadan yaşasın.
Güvensin!
Cinsiyeti olmasın!
Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun.
Doğruları söylesin.
Gerçekci olsun.
Yanıltmasın, kandırmasın!
İçten, sevecen, sempatik, sevdaları, özlemleri anlayabilen biri olsun.
Anlasın!
Ağzıyla değil, gözleriyle konuşsun.
Yaşasın!
Doya-doya yaşasın doya-doya yaşatsın.
Beyninden değil, yüreğinden versin.
"Olsun varsın! Paylaşırım." desin.
Bir dostunuz olsun.
Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın...
Dost olsun!
AMA... GERÇEK BİR DOST
Mevlana ile bir öğrencisi , dostluğun ve arkadaşlığın konu edildiği bir sohbetten sonra yola koyulurlar. Yolda iki köpeğin yan yana, koyun koyuna uyumakta olduğunu görürler. Öğrencisi biraz önceki sohbetin de
etkisiyle hayret ifadesi taşıyan bir çehre ile hocasına " Efendim şu manzaraya bakın, ne hikmetli ve ibret alınacak bir dostluk örneği değil mi ? " der.
Büyük veli her kelimesi hikmet kokan sohbetin özetini yaparcasına "evlat aralarına bir kemik atıver de gör dostluklarını " diyerek ; kişisel çıkarların nice dostlukları yakıp kül ettiği bir dünyayı ne de güzel ifade edivermiş. Sevgimiz, samimiyetimiz ve arkadaşlığımız hiç bir karşılık veya beklentiye feda edilmeyecek kadar sağlamsa, hem de bir değer ifade ediyorsa işte gerçek dostluk budur.
Kadın ya da erkek... Hiç farketmez.
Gerçek dostun cinsiyeti olmaz.
Paylaştığınız birileri var mi?
Var ise mesele yok.
Yok ise, gidin bulun hemen!
Sırlarınızı paylaştığınız.
Özlediğinizi çık yüreklilikle söylediğiniz.
Telefonda bile saatlerce konuştuğunuz, sıcacık biri...
"O" nu görmediğinizde yüreğinizin "pıt-pıt" attığını hissettiğiniz, bir dostunuz var mı?
Dert ortağı, sohbetlerinizi paylaştığınız, yalnızlığınızı anlattığınız, sevincinizi hisseden biri...
Yalnız kaldığınızı düşündüğünüzde, birilerine öfkelendiğinizde, sevdiklerinizi özlediğinizde, hayal
kurduğunuzda yanınızda o var mı?
Sizi hiç yalnız bırakmayan biri...
Arayan, soran,"Seni özlüyorum" diyen biri.
Böyle bir canlı ile her şeyi konuşabilir, paylaşabilirsiniz.
Yanıltmaz!
Anlayışla karsılar her şeyi...
Hataları, günahları-sevapları, her bir şeyi konuşabilirsiniz onunla...
Hiç yalnız kalmazsınız...
Böyle bir dost bulmak için fazla bir arayış içinde olmanıza gerek yoktur.
O kendiliğinden çıka gelir zaten.
(Elektrik olayı yani...)
Bir gün bir bakarsınız karşınızda...
Önce "Hadi lan! Kim bu" denir. Ardından, ısınmaya başlarsınız.
Sonrasında bir bakmışsınız sıcacık sohbetler, derin konular, sırlar, paylaşımlar...
Kimseye söyleyemediğinizi, en yakınınıza anlatamadığınızı, geçmişteki izleri, geleceğe dairlerinizi,sadece
ona anlatır olursunuz.
Bir dost bulun!
Ama gerçek olsun.
Aradığında işinizi değil, aşınızı soran...
Kötü gününüzde ev sahibi, iyi gününüzde kiracınız olsun.
Anlatsın, konuşsun, açık-seçik, korkmadan yaşasın.
Güvensin!
Cinsiyeti olmasın!
Bir kartal kadar haşin, bir maymun kadar şaklaban, bir ceylan kadar narin olsun.
Doğruları söylesin.
Gerçekci olsun.
Yanıltmasın, kandırmasın!
İçten, sevecen, sempatik, sevdaları, özlemleri anlayabilen biri olsun.
Anlasın!
Ağzıyla değil, gözleriyle konuşsun.
Yaşasın!
Doya-doya yaşasın doya-doya yaşatsın.
Beyninden değil, yüreğinden versin.
"Olsun varsın! Paylaşırım." desin.
Bir dostunuz olsun.
Sizi ve benliğinizdekileri paylaşsın...
Dost olsun!
AMA... GERÇEK BİR DOST
Mevlana ile bir öğrencisi , dostluğun ve arkadaşlığın konu edildiği bir sohbetten sonra yola koyulurlar. Yolda iki köpeğin yan yana, koyun koyuna uyumakta olduğunu görürler. Öğrencisi biraz önceki sohbetin de
etkisiyle hayret ifadesi taşıyan bir çehre ile hocasına " Efendim şu manzaraya bakın, ne hikmetli ve ibret alınacak bir dostluk örneği değil mi ? " der.
Büyük veli her kelimesi hikmet kokan sohbetin özetini yaparcasına "evlat aralarına bir kemik atıver de gör dostluklarını " diyerek ; kişisel çıkarların nice dostlukları yakıp kül ettiği bir dünyayı ne de güzel ifade edivermiş. Sevgimiz, samimiyetimiz ve arkadaşlığımız hiç bir karşılık veya beklentiye feda edilmeyecek kadar sağlamsa, hem de bir değer ifade ediyorsa işte gerçek dostluk budur.
3 Aralık 2013 Salı
Beş Sevgi Dili...
Siz eşiniz ile oturup
konuşmak istiyorsunuz, ama o size çiçek gönderiyor. Siz ev yemeği yemek
istiyorsunuz, ama o size sarılarak doyuyor. Sorun sevginizde değil, sevgi
dilinizde!
Dünyaca ünlü Dr. Gary Chapman, farklı insanların
sevgilerini nasıl farklı şekillerde ifade ettiklerini ortaya koyuyor ve bunları
şöyle sıralıyor:
Kaliteli Zaman, Onay Sözleri,
Hediye Alma, Hizmet Eylemleri, Fiziksel
Temas
Sizin için çok önemli bir şey karşınızdaki için
hiçbir şey ifade etmeyebilir. Ya da sizin gerekli bulduğunuz bir şeyi karşı
taraf hiç umursamayabilir. İşte bu kitap sizin ve karşınızdaki kişinin ihtiyaçlarını
anlamanız ve ona göre hareket etmeniz için bir kılavuz. Doğru adımları
uygulayın ve doğru dili kullanın, kısa sürede sevginizi ifade etmenin ve
karşılığında gerçek sevgiyi bulmanın mutluluğunu paylaşacaksınız.
Dr. Chapman, insanın duygusal sağlığına yön veren
ve sonsuz sevgi iletişimini
belirleyen kilit noktaları, her insanın sevgi deposu olduğunu ve bu büyük
kaynağı canlı tutmak için küçük sevgi dolu bir adımın bile yetebileceğini
anlatıyor. Anahtar sizin elinizde hangi yoldan
gitmeniz gerektiğine siz karar verin.
Okunmasını tavsiye edeceğim güzel bir kitap...
Okunmasını tavsiye edeceğim güzel bir kitap...
2 Aralık 2013 Pazartesi
Sağ beyin mi, sol beyin mi?
Son günlerin moda terimlerinden biri Kişisel Gelişim, NLP, Hipnoz, Kuantum...
Farkındalığınızı ve bilinç düzeyinizi geliştirmek için bu konuda profesyonel olarak çalışan ve Türkiye'nin tek online kişisel gelişim eğitimlerini veren "Kişisel Gelişim Online"'ı sizlerle tanıştırmak istedim. Zaman sıkıntısı çekmeden; evinizde, işyerinizde ya da internet bağlantısı olan herhangi bir yerde online olarak dersleri izleyebiliyorsunuz. Ayrıca dersi dinlerken, soru sorabilir, diğer öğrencilerle tartışabilir, sorularınızın cevabını alabilirsiniz. Web sitelerini ziyaret etmeninizi öneririm... www.kisiselgelisimonline.com.tr
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)