23 Eylül 2014 Salı

Hüzün, isyan, endişe...

Son günlerde yeğenimin ameliyatı dolayısıyla çok koşturmacalı günler geçirdik. Bu günlerin büyük çoğunluğu Koşuyolu Kalp Hastahanesi’nde geçti ve bir kere daha “Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi” sözüyle hayatta en önemli şeyin öncelikle sağlık olduğunu bir kere daha hatırladık.
Hastahane’de ister istemez aynı odada bulunan farklı hayat hikayelerini dinledikçe de, bir kere daha çok şükür demek zorunda kaldık. Herkesin kendine göre farklı hikayesi var, bende çok kolay geçitlerden geçmedim bu yaşıma kadar ancak kendimle bir kere daha yüzleşip herşeye rağmen şükretmenin tekrar önemini yaşadım. İnsan her yaşta ayrı birşeyler öğreniyor ve kendinde farklı açılımlar ve farkındalıklar yaşıyor.
Hastahane’de tanıştığımız Bursa’dan gelen 8 aylık küçük bebeğin geçirdiği ameliyat sonrasında tekrar ilerleyen yaşlarda ameliyat geçirecek olması ama buna rağmen mücadeleye devam eden annesini tanıdık, Ankara’da bir çok kereler ameliyat olmuş doktorların artık ameliyat olamaz dedikleri 17 yaşındaki Afyon’lu genç kızımızın hayata yeniden dönüşünü gördük, Siverek’ten gelen 8 yaşındaki dudakları mosmor şekilde ameliyata giren kızımızın ve ailesinin dramını, 35 yaşında olan ancak dinlediğimiz hikayesinde yaşadıklarından 50 yaşında gösteren annesinin gözlerindeki umutları gördük. Bunların dışında beni en çok etkileyen ise Trabzon’lu 12 yaşındaki Mesutcan’ın kalp ameliyatı sonrası enfeksiyon nedeniyle su toplayan kalbinin tekrar operasyona gerek duyması, kan ihtiyacı için gözyaşı döken ocakta çalışan işçi babasının (5 gün boyunca kolu delik gömlekle çocuğunun başında bekleyen) yaşadıklarıydı. Çocuğun ameliyat sonrası öksürmesi ve göğsüne bir yastık ile destek yapması gerektiği halde çocuğuna o yastığı alamayan babanın üzüntüsü gördük.
Ve tüm bunları yaşayınca bir kere daha isyan ettim düzene, hayata, insanların yaşadıklarına… Belki yine konuyu siyasi bir duruma getireceğim ama o insanların çoğu garibandı ve ne zorluklarla çocuklarının hayatı için oralarda uğraş veriyorlardı. Bir anne olarak onların yaşadıklarını gönlümde hissettim, tıkandım. O babanın gözyaşlarını, umutsuzluğunu unutamıyorum. Tabi ki kan bulunurdu, bulunacaktı da ama o kadar çaresiz ve yalnızdı ki beni üzen en çok o oldu…
Ne zaman benim ülkemin insanı rahata erecek acaba? Ne zaman bu sömürü zihniyeti bitecek bilmiyorum. Koca Çankaya köşkü dururken kendilerine utanmadan milletin, halkın, garibanın parasıyla saray yaptıranlar acaba bu dramların onda birini yaşasalar kıymet bilirler miydi? Anlayabilirler miydi? Neyi iyi yapmışlar bu ülkede, gariban yine gariban, fakir yine fakir… Yol yapmakla, rezidans dikmekle, yandaş müteahhitleriyle paraları kırışmanın dışında neyi iyi etmişler? Paranın yine değeri yok, fakir gene fakir. Acaba Avrupa’da işçiye verilen değerin onda biri benim ülkemde verilseydi herşey nasıl olurdu? Yüzü gülen mutlu insanlar yaşasın bu güzel ülkede, her geçen günü daha agresif, daha mutsuz, daha umutsuz insanlar olmasın…
Yanlış anlamayın amacım sizleri de üzmek değil, siyasette yapmak değil ama bu gönlümden geçenleri paylaşmak istedim. Bu manzaraları görmek zorunda kalmadan belki bizlerde birşeyler yapabiliriz. Herkese tabi ki yetemeyiz ama gönüllü olarak birşeyler yapmak lazım. Şimdiye kadar parayı bir evim olsun diye istedim hep, kiralardan kurtulayım diye… Ama ilk kez o gece o gözyaşlarını görüp kan ararken dedim ki, lütfen para kazanmayı düşünmeden geçireceğim bir hayatım olsun ve ben gönüllü olarak insanlara yardım edeyim. İnsanların hayatına dokunmak ve küçükte olsa bir tebessüm bırakabilmek kadar güzel birşey yok hayatta.
Kişilik olarak yakınlarım bilirler, hayatta önceliğim hep İNSAN oldu, hangi ırktan, hangi dinden, hangi milletten olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun önemi yoktur benim için ve ortak tek bağın herkeste varolan SEVGİ olduğuna inanırım. Sevginin açamayacağı hiçbir kapı yoktur bana göre… Ama bu sevgi koşulsuz, karşılık beklemeden, beklenti olmadan olmalı… Umuyorum ki dünyamız, insanlık daha iyi noktalara gelir. Gözümüzle göremediğimiz ne acılar yaşanıyor ve bunlara duyarsız kalmamalıyız. Birey olarak her birimiz ki buna bende dahil başımızı gömdüğümüz kumdan şöyle bir etrafımıza bakabilsek neler yapacağız kimbilir?
Hepiniz sevgiyle kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder